Tarih boyunca farklı medeniyetler ve dönemler, güzelliği çeşitli şekillerde tanımladı ve idealize etti. Rönesans döneminde dolgun vücut hatları güzellik sembolü iken, günümüzde daha farklı standartlar ön planda. Günümüzde güzellik algısı, zamana, kültüre, topluma ve bireysel bakış açısına göre değişen bir olgu. Küreselleşme, sosyal medya ve moda endüstrisi gibi çeşitli faktörler, güzellik anlayışını büyük ölçüde şekillendiren önemli unsurlar. Güzellik kavramı ise oldukça öznel ve dinamik bir yapıya sahip. Sürekli olarak toplumun ve bireylerin değişen değerleri doğrultusunda evrim geçiren güzellik olgusu, geçmişe kıyasla günümüzde çok daha farklı. İşte geçmişten günümüze güzellik anlayışının değişimi…
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE GÜZELLİK ALGISI
Güzellik algısı, eski çağlardan bu yana sürekli değişen ve dönüşen bir kavram. Toplumların kültürel yapısı, ekonomik ve sosyal dinamikleri bu değişim sürecini direkt olarak etkileyen unsurlar. Geçmişte güzellik, daha çok belirli fiziksel özelliklere dayanırken, günümüzde ise bireysel özgünlük, kendini ifade etme, imaj, yaşam tarzı hatta sosyal ve ekonomik statü ile ilişkili hale gelmiştir. İşte dönemlere göre güzellik algısı…

Antik dönemlerde, örneğin Antik Yunan’da simetri ve oranlar güzelliğin temel unsurlarıydı. Kadınlarda yuvarlak hatlar, erkeklerde ise atletik vücut ideal kabul edilirdi. Kadın güzelliği, günümüzün aksine daha yumuşak hatlar, zarif duruş ve ölçülü davranışlarla ilişkilendirilirdi. Kusursuz cilt, orantılı yüz hatları, gençlik, ideal güzellik anlayışının ayrılmaz parçalarıydı. Antik dönemlerde güzellik uygulamaları ise daha çok doğal malzemelerle yapılıyordu. Zeytinyağı, cildi nemlendirmek ve saçları beslemek için kullanılırdı. Bal ve süt, cildi yumuşatmak ve gençleştirmek için tercih edilen doğal maskelerdi. Bitkisel özler ve doğal pigmentler ise makyaj ve cilt bakımında kullanılırdı.

Orta Çağ Avrupa’sında, kadınların soluk tenli, ince kaşlı ve uzun boylu olması güzellik standartları arasında yer almaktaydı. Erkeklerde ise uzun boy ve güçlü fizik ön plandaydı. Orta Çağ’da güzellik anlayışı sadece fiziksel özelliklere bağlı değildi. O dönemlerde kilise çok güçlü bir konumdaydı. Din adamlarının yaymış olduğu düşünceler, güzellik anlayışını da etkiledi. Kadınlarda ahlaki ve ruhsal saflık da bir güzellik ölçütüydü. Kilise makyajı günah olarak gördüğü için kadınlar doğal güzelliklerini ön plana çıkarmaya çalışıyorlardı. Alınlarını daha geniş göstermek için saçlarının ön kısmını kazıtıyorlardı. İnce ve belirgin olmayan kaşlar da güzellik standartları arasında yer alıyordu.

Rönesans ve Barok döneminde, dolgun hatlar, açık ten ve zarif duruş güzelliğin göstergesi olarak kabul edilirdi. Güzellik, doğallık, simetri ve ideal oranlar üzerine kuruluydu. İnsan vücudu, sanatın merkezindeydi ve altın oran estetik anlayışta önemli bir yer tutuyordu. Kadınlarda zarif yüz hatları, açık ten ve uzun boyun, erkeklerde ise kaslı ve dengeli vücut ideal kabul ediliyordu. Barok döneminde ise güzellik anlayışı daha dramatik, gösterişli ve duygusal hale geldi. Yoğun makyaj, kıvrımlı hatlar ve ihtişam ön plandaydı. Sanatta ve modada, abartılı detaylar, hareketlilik ve ışık-gölge oyunları güzelliği destekleyen unsurlardı.

19. ve 20. yüzyılda, ince bel, belirgin yüz hatları ve belirli vücut ölçüleri güzellik anlayışını şekillendirdi. Hollywood’un etkisiyle ideal güzellik kavramı küresel hale geldi. Toplumsal değişimler, moda akımları ve medyanın etkisiyle büyük dönüşümler yaşandı. Kadınlarda ince bel, uzun elbiseler ve doğal güzellik ön plandaydı. Makyaj fazla kullanılmazdı, soluk ten ve doğal görünüm tercih edilirdi. Kadınlar, ince bel görünümü için vücudu saran sıkı korseler kullanıyordu. 20’lerde kısa saç, küçük göğüsler ve rahat kıyafetler moda oldu. 50’lerde Marilyn Monroe gibi ikonlarla dolgun hatlar ve feminen görünüm popüler hale geldi. 80’lerde sporcu vücutları, kaslı ve fit görünüm ön plana çıktı. 2000’lerde sıfır beden algısı yaygınlaştı, ancak son yıllarda daha doğal ve sağlıklı güzellik anlayışı öne çıkmaya başladı.
Kaynak: plumemag.com